Makâlât'tan Kıssalar

Dağdaki Zâhid

Dağdaki Zâhid
Dağdaki Zâhid, Makâlât’tan Kıssalar

– Hz.Şems’in (k.s) anlatımıyla –

Bir dağda bir zâhid yaşıyordu, ama o artık insancıl bir zâhid değil, belki dağ adamı olmuştu. Adamcıl bir kişi olsaydı, fehmi ve vehmi olan Allah bilgisine kabiliyetli insanlar arasında yaşardı. Dağda ne yapardı bu? O bir toprak idi ki, taşa doğru yöneldi. İnsanoğlunun taş ile ne işi, ne ilgisi var?

İnsanlar içinde yaşa ama tenhada daima Allah ile halvetde ol; hep tek başına kal. Ama Hazreti Peygamberin, «İslâmda rahiplik yoktur,» buyurduğunu unutma! Bu, bir bakıma rahipliği yasaklayan bir tavsiyedir. Dağdan ayrılıp da insanlar arasına karışanları halk, parmakla gösterilen birer ilim ve marifet adamı sayar. Sözü geçen hadisin başka bir mânâsı da, evlenmemenin, kadından ayrı bir hayat yaşamanın Müslümana yasak olduğudur. Hele kadın al, bekâr yaşa, bu nasıl olur? Yani gönülde olan, hoşa giden her şeyden uzak yaşamak ne demektir?

Her sene bütün şehir halkı ve Padişah, dağdaki zâhidin ziyaretine gider, o da halkın kendisine karşı böyle sevgi ve bağlılık göstermesinden hoşlanırdı. Öyle bir hale gelirdi ki, artık başka hiç bir şeye karşı istek ve arzu göstermezdi. Yemekten içmekten büsbütün kesilmişti. Bir gün garip bir derviş, bir aziz oradan geçiyordu. Ona sordu: «Yahu, bayram değil, Nevruz değil bu toplantı nedir?» Zâhid cevap verdi: «Divane misin? Mecnun musun?» «Sen divane misin?» deyince, misafir derviş, «Böyle söyleme!» dedi. Zâhid, «O halde tövbe ettim, hakkını bana helâl et!» diyerek dervişin ayağına kapandı. Misafir derviş, kendi kendine, «Senin bu sözünden bana bir zevk kokusu geldi,» dedi. Bu, tövbenin, gönül alçaklığının bereketinden hasıl olan bir zevk idi.

Zâhid, «Bu dağda bir Allah adamı var da onun ziyaretine geliyorlar,» dedi. Mevlânâ’nın buyurduğu gibi, eğer sözü kudretimizin kemâliyle söylesek bu insana daha hoş gelir. Gönülden, ruhtan, mânâdan ibretle söylenen sözler daha hoştur. Ama bazan da aldatmacadır. Yoksa susayım daha iyi! Cevap verdi: «Eğer susarsan konuşman da daha aydınlık olur. Çünkü sükutta, hem sessizliğin ışığı, hem de konuşmanın faydası gizlidir.»

Yüz bin rahmet senin o hatırana olsun ki, bütün âlem asla o hatırdan geçmez; hiç bir tarafa da iltifat etmez. Bu saat benim âlemimde onun hatırı böyledir. Benim düşüncemde de, zahirde işimin doğruluğunu anlarım. Derviş Padişahın huzuruna gitti, selâm verdi. «Benden bir söz dinle,» dedi. Padişah dervişin tatlı konuşması üzerine atının dizginini çekti, gönlü kabardı, atından indi, kendi kendine, «Bu derviş her ne isterse vereyim. Mal, mülk, hatta en güzel kızımı bile istese feda ederim ona ve hatta nikâhlı karımı bile istese boşayarak kendisine sunayım,» dedi. Sonra, hemen sordu: «Ey derviş benden ne dileğin var? Her ne istiyorsan söyle hemen vereyim. Pek tatlı bir nefesin var.»

«Evet,» dedi derviş, «hoş nefes dervişlik gereğidir. Sen benimle bir kaç söz konuştun. Benim sözüm senin sözünle öylesine tatlılaştı ki, seni atından indirdi ve öylece bana boyun eğdin! Eğer beni dinlemek şerefini esirgemezsen, söz senin varlığınla tamam olur.»

Ey Şah! Halk içinde olduğun halde bir saat olsun halkı kendinden uzaklaştır. Tâ ki, Şah, dervişin ziyaretine gitti desinler. Hem öyle bir eve gidelim ki, orada Şah hangisi, derviş hangisi belli olmasın.


Dağdaki Zâhid

Makâlât’tan Kıssalar
Makâlât, Şems-i Tebrizî

Bir Yorum Yaz